TARİHÇEMİZ
Eski Boyacı'nın yerleşim yeri olarak tarihi, miladi yüzyılın (M.S.I.yy) başlarına rastlar. Hz. İsa (as)'nın getirmiş olduğu vahye insanları davet edip, Roma rejiminin kabullenmeyişi, karşı koyusu ve zulümünden sakınmak maksadıyla inanan insanların yeryüzünün sert kaya katmanlarını oyarak ibadethane inşaa ettikleri devre ait kalıntılar hala Eski Boyacı da canlılığını korumakta. Aynı tür yerleşim birimi kalıntıları Erkilet ve havalisi köylerle beraber, Talas ve Mimarsinan civarında ve Kapadokya bölgesinde aynı maksada yönelik olarak yapıldığı anlaşılmaktadır.
M.S. III. Yüzyıldan sonra vahye direnen Roma hükümdarlarının nihayet dini değerleri kabullenmeleriyle beraber, inanan insanlar da özgürce dinlerini yaşayıp yayabilecekleri yeraltı oyma ibadethanelerinden yerüstü yerleşim birimlerine geçtiler. XVI. Yüzyıla kadar bu oyma barınakları kullanmaya devam ederken yedi ayrı yerde yedi boy halinde yaşayan ailelerin şu anki, Eski Boyacı'ya yerleşmeye karar vermeleriyle köy haline dönüşmüş oldular. Yine o yıllarda ticari olarak geniş cehriliklere sahip olmalarından ve en iyi kırmızı rengi veren kök cehrilerin bu bölgeden toplanarak boya hammaddesi olarak kullanılmasıyla yerleşim yeri "Boyacı" adını alır. O yıllardan gayrimenkul değeri olarak bağ ve tarlanın yanı sıra cehrilikler de önemli bir yer işgal etmekte, hatta köy ve şehir ekonomisine katkısı bakımından en ön planda yer almaktadır. Gayrimüslimler tarafından köylülere toplatılıp satın alınan cehriler izmir ve İstanbul'daki dokumacıların yanı sıra dünyanın dört bir yanına da ihraç edilmekteydi.
1980 yılından sonra heyelan ve baraj altında kalma tehlikesi düşünülerek, eski köyden merkeze 5 km daha yakın bir bölge yeni Boyacı'nın yerleşim yeri olarak seçilmiştir.
Bu arazi kısa süre içinde parsellenerek köylülere dağıtıldı. Yine on yıl gibi kısa süre içinde yüzü aşkın muntazam bahçeli evler inşa edildi. Su sorununu aşmak için uzak pınarlardan tahliye yolu ile getirilen suların kifayet etmemesiyle sondaj suyu çoğu halkın tercih ettiği ve kullandığı su olmuştur.
1984 yılına kadar Erkilet bucağına bağlı bir köy iken, değişen yasa ile metropol Kocasinan İlçesine bağlı bir köy haline dönüşmüştür. Şu anda 200 civarında tamamı tüm yıl meskun olmayan evlerin çoğunun inşası bitmiş durumda olup, çoğu, köylüler tarafından "tatil yaz evi" veya "hafta sonu evleri" (week-end hause) olarak değerlendirilmektedir.
1996 yılında başlatılan "pilav günü" geleneğine köylülerin teveccühü gün geçtikçe artmakta olup, birlik ve beraberlik ve geleneklerin yaşatılması bakımından önemli bir kültürel zenginlik olarak devam etmektedir. 2000 yılında kurulan Boyacı Köyü Kalkındırma Güzelleştirme Derneğinin katkılarıyla mezarlık ve köy çevresine 5000 civarında çam, meşe ve değişik fidanlar dikilmiş olup bakımı ve sulamasıyla ilgili alt yapı ve sondaj çalışmaları tamamlanmış, köylülerin emek ve himmet-leriyle filizlenip boyatmaya başlamıştır.
Günümüzde Boyacı kütüğüne kayıtlı 2000 civarında köylü ve 500 civarında hane olduğu tahmin edilmekte. Yemliha Barajının işlerlik kazanmasıyla trafik ve ilginin yoğunlaşacağı bir "yazlık dinlence köyü" olacağını bugünden tahmin etmek de zor değil.
BOYACI KÖYÜNÜN GÖÇ HİKAYESİ
Boyacı Köyü, yazın 150 haneye kadar çıkan kışın bu rakamın 15-20 haneye kadar düştüğü Erkilet'e bağlı bir köy...
Osmanlı kaynakları onları Yörük-Türkmen topluluğundan bir oba olarak Kızılırmak kenarında yaşadıklarını söylüyor.
Boyacılılar, her ne kadar Boyacı adının eskiden köy yakınlarında bulunan büyük cehriliklerden kaynaklandığını söyleseler de yine bir başka Osmanlı kaynağı, köyün oba beyinin adının Emir Boyacı olduğunu ifade ediyor. Yani oba beylerinin adının boyacı olması, köy halkının boyacılık sanatını ilerlettiğini gösterir, hatta köydeki cehrilikleri de büyük ihtimal bu sanatlarını devam ettirirken kendileri oluşturmuşlardır.
Hemen yanı başlarındaki Kuşçu köyü, Osmanlı dönemi doğancılarının köyü olduğuna göre, bu köyün de mutlaka Osmanlı ordularına barutun da ham maddesi olan cehrinin üretimi ile ilgili bir görevi olsa gerek...
Gelelim hikayemize...
Köyde ataların meşhur sözü vardır: Yedi ören yerini terk edip geldik derler. Öyleyse Boyacı köyünün bu göç (taşınma) hikayesi sekizinci örenin de hikayesi olacak.
Boyacı köyünün yeri, iki dağın arasındaydı, sarp bir vadiye konmuşlardı. Düzlükte arazileri çoktu ama ecdat işte, neyi düşündüyse düşünmüş, gelmiş bu iki dağın arasına yerleşmişti. Köy günden güne büyüyordu. Bir taraftan heyelan ve sel tehlikesi kapıda beklerken, köyde 70 tane traktör olmuştu ama köylüler traktörlerini düzlükteki harman yerlerine bırakmak zorunda kalıyordu. Birbirine bitişik evlerin arasında traktörleri ve araçları koyacak yer yoktu.
1990'lı yılların başında oturdular konuştular, ileri gelenlerle danıştılar, bir karara vardılar. Köyü taşıyacaklardı. Yine kendi arazilerine taşıyacaklardı ama bu sefer rahat bir nefes alacakları bir yere. 1992 yılına gelindiğinde insanlar, biraz çorak, biraz da arazilerinin ortasında bir yer diye seçtikleri muhite daha düzenli, daha planlı bir köy kurdular.
1996 yılında camilerini de tamamladılar.
Eski Muhtar Ali Salur'un söylediği gibi ecdadın her şeyi değerliydi. Ne buldularsa getirmek istiyorlardı ama camileri orada kalmıştı. Eski bir küp vardı, onu da alıp getirdiler ve caminin yanı başına betona oturttular.
Boyacılılar hallerinden bugün memnunlar. Geniş geniş yolları var, içilecek suları var. Köyün kanalizasyon problemi yok. Yeni ve güzel evler inşa ettiler. Şehrin gürültüsünden, sıcağından uzak, temiz havada, bolluk ve bereket içinde yaşıyorlar.
Eski Boyacı'nın iki dağın arasında kışın daha sıcak olduğu kesin. Çünkü, düz bir arazideki yeni Boyacı kışın oldukça soğuk oluyor.
OSMAN GERÇEK